nasip ile ilgili dini hikayeler
GüzelDini Bir Hikaye Nasip (1000 Altın) Gencin birisi Kâbe’de hep, “Ey doğruların yardımcısı olan Allah’ım, ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allahım, sana hamdü sena ederim” diye dua eder. Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi, (Neden hep ayni duayı yapıyorsun, başka bir şey bilmiyor musun?) der.
Adam çaresiz aç bir şekilde karakola gitmiş. Bunu içeri bir almışlar, üç gün üç gece konuşturmak için bazı sorgulamalardan geçirmişler, iyice bir dövmüşler. Sonunda ihbarın yalan olduğu anlaşılmış, adamı salıvermişler. Adam bitkin bir şekilde evin yolunu tutmuş. Eve gelmiş kapıyı çalmış.
2013/01/14 dini anlamlı sözler, Mevlana sözleri, Resimli sözler admin Nasipse gelirmiş Çin'den Yemen'den. Nasip değilse; senin olsa bile kayar gidermiş elinden..
İslamDini Ehli Sünnet vel Cemaat Işığında Tasavvuf ve Tarikat Sahabeler Esma-ül Hüsna İslami Sorular Peygamberler Tarihi
Diğeride, dünya ve ahirette onunla beraber olmamak için dua ettiği için, cehennemlik olur. Hiç kimyesi küçümsememek lazımdır. Ola ki bir kimse bir anda Allah'ın rızasına kavuşup aniden cennetlik bir kul haline gelebilir. Bir kimseye, bize göre çok basit gibi görünen bir sebepten dolayı iman ve hidayet nasip olabilir.
Site De Rencontre Seropositif Au Cameroun. Fakir delikanlı Kâbe’nin etrafında hem dolaşıp tavaf ediyor, hem de durmadan şöyle dua ediyormuş – Ey bu Kâbe’nin sahibi, benim evlenemeyecek kadar fakir biri olduğumu biliyorsun. Ne olur, tavâf ettiğim şu Beyt-i Şerif hürmetine beni fakirlikten kurtar, ev-bark sahibi olacak kadar bir imkâna sahip kıl! Hac mevsimi boyunca bu duayı tekrarlayan fakir genç, bir akşam üzeri yine duasını yapmış, çıkarken ayaklarının ucunda altın işlemeli bir kese görmüş. Eğilip alarak içini açıp bakmış ki, saf altınla dolu koca bir kese. Titremeye başlamış. Kendi kendine söyleniyor-muş – İşte yaptığım duam kabûl oldu. Evlenip, ev-bark sahibi olacak kadar servet elime geçti. Ama hemen arkasından kalbinden sesler işitir gibi olmuş – Hayır, bu para senin değildir. Bulana helâl değildir. Sahibine mutlaka vermen gerektir.. Derken yaşlı bir adamın feryadı duyulmuş – İçi altın dolu kesemi kaybettim, bulan yok mu? Hemen yaşlı adamın yanma koşmuş – Baba, demiş, işte kesen, buyur, al, boşuna telâşlanma! İhtiyar, keseye bakmış, içindeki altınları bir bir saymış, eksiksiz, tam olarak kendisine verildiğini anlamış. Parayı iâde eden gence dönerek – Bunu bana iâde ettiğin için sana yüz dinar versem alır mısın? diye sormuş. – Hayır, istemem. – Peki elli dinar olsun. Onu da mı almazsın? – Hayır, onu da istemem. – Peki, ne istersin ya? – Ben benim gibi kullardan bir şey istemem. Ben Allah’dan istedim. Allah verirse O’ndan alırım. Kullardan hakkım olmayan şeyi istemem. Yaşlı adam bu gencin tok gözlülüğüne, harsımdan uzak kalışına hayran olmuş. Oradan ayrılarak uzaklaşır gibi yapmış, peşinden genci tâkibe başlamış. Delikanlının kaldığı evi, gerçek durumunu gizlice tahkik etmiş. Bir gün gencin evine yaşlı bir hanım gelmiş – Oğlum, sen böyle yapayalnız ne yapıyorsun bu evde? demiş. O da durumu anlatmış. Kimsesiz, öksüz bir genç olduğunu söylemiş. Yaşlı hanım kendisini dikkatle dinledikten sonra şöyle bir teklifte bulunmuş – Benim şimdiye kadar yabancı bir erkeğe asla görünmemiş bir tane kızım var, onu sana vermek istiyorum. Senin gibi dindar bir gence bizim ihtiyacımız var. – Ama teyze, ben fakir bir gencim, ne param, ne barınacak doğru dürüst evim var, deyince de yaşlı hanım şöyle karşılık vermiş – Evladım, senin evin de var, paran da. Gel bakayım benimle.. Fakir genç merak ve heyecanla yaşlı hanımın peşine düşmüş, birlikte bir müddet yürüdükten sonra, saray gibi bir evin kapışma gelmişler. Bir de ne görsün, Kâbenin yanında parasını bulup da verdiği yaşlı zat kapıda duruyormuş. Gencin şaşırdığını gören yaşlı zat şöyle konuşmuş – Evlâdım, hiç şaşırma. Ben Kâbe’nin etrafında dolaşıp tavaf ederken Rabbime sığınıyor, “Ey Yüce Rab-bim, benim bu biricik kızımı senin emirlerine çok sadık, dindar bir gence nasip eyle, haram-zâdelere düşürme” diye yalvarıyordum. Bu duamın senin hakkında kabûl olduğunu tahmin ediyorum. Nitekim istediğim gencin sen olduğunu gösteren bir olay da o sırada cereyan etti. Dikkat et. Şu benim beğeneceğini sandığım tertemiz yürekli kızım, şu da ikinize bağışladığım evim. Teklifimizi kabûl edersen bizi sevindirmiş olursun, belki kaderin hükmünü de böylece yerine getirmiş oluruz. Fakir genç, kendisi gibi o zatın da dua ettiğini anlayınca, bunda hikmet var deyip teklifi kabûl etmiş. Böylece yokluğu kapıdan attığı gibi, huzurlu ve mes’ud bir yuvanın da sahibi olmuş. Onlann bu hâli de bir ibret dersi olarak kitaplara yazılmış, bizlere kadar nakledilmiş. Allah’ın, doğruların yardımcısı olduğu böylece nazara verilmiş.
İbretlik Dini Hikayeler konulu bu yazımızda istifade edeceğimiz güzel kıssalar anlattık. Her biri gerçekten ders çıkaracağımız istifadeli ve düşündürücü kıssalar. İbretlik Dini Hikayeler aslında bu tür hikayeleri sık sık okumalıyız çünkü beşer şaşar demişler. Gaflet ise her zaman her yerde. Bizi kendimize getirecek, düşündürecek ve ne oluyor diyeceğimiz bu kıssalardan istifademiz ziyade olsun diyor ve lafı uzatmadan İbretlik Dini Hikayeler kıssalarımıza geçelim. Huzur Ama Nasıl Padişah vezirini huzuruna çağırarak sorar Bana hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum, Acaba sebebi nedir? Halbuki onun hiçbir şeyi yok. Ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim, ama onun kadar huzurum ve keyfim yok. Bunu işiten Vezir cevap verir Ey Padişahım, sen ona 99 kuralını uygula! Padişah be kural nedir dedi. Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırak ve üzerine de “Bu 100 altın sana hediyedir” yaz sonra kapısını çal ve olanları izle. Padişah merakla vezirin anlattığını yapar. Hizmetçi kapıyı açar, sağına soluna bakar ve altınları alır. Heyecanla altınları sayar lakin bir tane altının eksik olduğunu görünce “Galiba dışarda bir yere düştü” diyerek çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulur. Gece boyunca kayıp altını ararlar, bakmadıkları sokak yoktur. Hatta boş araziler ce sokaklardaki eşyaların bile altlarına bakalar. Ama nafile. Eksik altını bulamadıkça baba, çocuklarını azarlar hatta bir ara onlara saldırır hale gelir. Ertesi gün olur sabah, hizmetçi kederli, düşünceli olur. Çünkü bütün gece uyumamış kayıp altını aramıştı. Suratı asık, keyifsiz, her halinden şikayetçi bir tavırla padişahın huzuruna gider. Böylece Padişah 99 kuralının anlamını öğrenmiş olur. Aynen öylede bazen biz, Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetini unuturuz. Sonra hayatımızı o kayıp bir nimeti aramakla geçiririz. Halbuki o nimet bilmediğimiz bir hikmetlerden dolayı, belki bir imtihan belki daha iyisi gelecek, belki ahrette verecek bilinmez. Ama biz 99 nimeti görmez o bir şeyin peşine düşeriz. Sonra bulamayınca kendimizi mutsuz, huzursuz, keyifsiz eder ve içinde bulunduğumuz nimetleri unuturuz. Gelin biz doksan dokuz nimetin tadını çıkaralım, Allah’ın nihayetsiz nimetlerine şükredelim. Şüphesiz ki o şükürle nimetlerimiz artar. Bir kaidedir ki şükür nimeti ziyadeleştirir. Endonezya’yı Müslüman Yapan Adam İbretlik Dini Hikayeler olarak bir ADAM anlatalım. Kendi halinde yaşayan bir tüccar idi. Bir gün ticaret için kumaşlarını gemiye yükleyerek Endonezya’ya gitti. Orayı sevdi ve yerleşti. Kumaşları güzel ve kaliteliydi. Kanaatkâr bir insandı. Devamlı kazancı az olsun, ama temiz olsun helal olsun düşüncesindeydi. Bir vakit iş yerine geç geldi. Çalıştırdığı eleman dükkandaki malların satışından iyi bir kâr elde etmişti. Merak ederek sordu Sen hangi kumaşlardan sattın? Eliyle göstererek şu kumaştan efendim dedi. Metresini kaç paraya verdin? On paraya. Ama nasıl olur?” diyerek hayret etti. Beş para olan kumaşı sen nasıl on paraya satarsın? Adamcağızın bize hakkı geçmiş diyerek onu görsen tanır mısın? dedi. Eleman tanırım diyerek dışarı gitti, arayarak müşteriyi buldu ve getirdi. Müşteriyi karşısında görür görmez heyecanla ondan helallik istedi. Ondan alınan fazla parayı özür dileyerek müşteriye uzattı. Müşteri oldukça şaşırmıştı. Belki ilk kez böyle bir durumla karşılaşıyordu. Şaşırarak, hayret ederek parayı aldı ve dükkandan çıktı. Bu olay çok kısa bir sürede dilden dile dolaştı. Öyle ki çok geçmeden kralın kulağına kadar gitti. Kral kumaş tüccarını saraya çağırttırarak ona sordu Siz öyle bir şey yapmışsınız ki biz bu davranışı daha önce ne duyduk ne de gördük. Bun neden yaptınız? Olayın aslı nedir? Ben dedi tüccarım ve bir Müslüman’ım. İslam dini ve Allah bana böyle emreder. Doğruluğu emreder. O müşterinin hakkı bana geçmişti. Kazancıma haram girmişti. Benim yaptığım sadece bir yanlışı düzeltmek. Bu sözleri işiten Kral, İslam nedir? Müslümanlık nedir? gibi sorular sordu. Tüccar birer birer bu sorularını cevapladı. Öyle güzel tane tane anlatıyordu ki İslam’ı Kral oldukça etkilendi. İlk defa duyuyordu İslam’ı Allah’ı. Çok geçmeden İslâm’ı kabul etti. Onun kabul etmesiyle birlikte daha sonra kısa bir zamanda içinde de halkı da Müslüman oldu. Şu an 250 milyon nüfusa sahip olan Endonezya’nın Müslümanlığı kabul etmesindeki sır sadece beş paralık kumaş idi. Yaptığı tek şey vardı, inandığı gibi yaşamak, kanaat sahibi olmak, dürüst ve samimi olmak, sahip olduğu güzellikleri çevresiyle paylaşmaktı. Allah ondan ve onun gibilerden razı olsun… İbretlik Dini Hikayeler kıssalarından ders almayı bize nasip etsin. İnek ve İnsanoğlunun Söyleşisi İnsanoğlu ineğe seslenerek demiş ki Ey İnek! Dünyaya ne yapmaya geldin? Futbol desen yok, dans desen bilmezsin, çay içmezsin, kahveye gitmezsin, gündüz çayıra gece ahıra 😊 Senin tek düzen bir hayatın var! Ye, iç yat oh. Dünyaya bunun için mi geldin? İnek dile gelmiş orada bulunanlara cevap vermiş Ey İnsan! Bu sözleri sen bana nasıl söylersin ki? Madem öyle buzdolabını aç bir bak bakalım. Süt ve yoğurt benden, tereyağı, kaymak benden, köfte, et benden, sucuk, pastırma benden, giydiği ayakkabı ve belindeki kemer benden, Yaktığın tezek benden! Kemiklerim bile işinize yarar. Ben olmasam şu pantolonu bile bağlayamayacaksın. O zaman sen ne yapmaya geldin dünyaya? Etin yenmez, derinden bir işe yaramaz, saçın desen ne işe yarar. Söyle bakalım ey insanoğlu sen ne yapmaya geldin dünyaya? Pişman Olmamak İçin İbretlik Dini Hikayeler olarak Hazreti Zülkarneyn’i anlatalım. Bir vakit ordusuyla gece yolda giderken ordusunda bulunanlara “Ayağınıza takılan bir şey olursa onları toplayın” diye emir verdi. Bu emri duyanların içlerinden bir grup “Bugün çok yürüdük, çok yorulduk. Hele hece vakti olmuş bir de ayağımızı takılan şeyleri toplayıp boşuna ağırlık mı yapalım. Hiçbir şey toplayamayız” dediler ve hiçbir şey yapmadılar. İkinci grup ise “Madem Komutanımız böyle emir verdi, az da olsa toplayalım, emre itaat etmek lazım.” diyerek az bir şey topladılar. Üçüncü grup ise “Komutanımız boşu boşuna emir vermez. Elbette bildikleri vardır. Bir hikmet vardır.” dediler ve ayağına takılan her şeyi topladılar. Sabah olunca bir de bakıyorlar ki, ordu geceleyin bir altın madeninden geçmiş ve ayaklarına takılan şeylerin altın olduğunun farkına varmışlar. Bunu fark edince; Hiç altın almayan birinci grup; Ah ki ah neden almadık! Niye dinlemedik komutanımızı. Keşke hepsini alsaydık! Hiç değil biraz alsaydık” diyerek pişman oldular. Az alan ikinci grup “Keşke biraz daha fazla alsaydık. Neden almadık diye sitem ettiler.” Çok altın alan üçüncü grup ise “Keşke gereksiz, lüzumsuz eşyalarımızı atsaydık da daha çok alsaydık.” diyerek, fazla almalarına rağmen üzüldüler. Aynen bunun gibi, yarın ahirette bütün insanlarda bunlar gibi söyleyecekler. Allah’a inanmayanlar “Eyvah iman etseydik, inansaydık da şu Cehennem ateşinden kurtulsaydık. Şu güzel cenneti uzaktan değil yakından görseydik” diyecekler. Mümin olan lakin sevabı az olanlar “Keşke daha çok güzel işler yapsaydım da, daha çok ikrama mazhar olsaydım.” Mümin olan ve çok da sevabı olanlar ise “Keşke Makamımızı biraz daha yükseltecek bir amel yapsaydım, biraz daha namaz kılsaydım, sadaka verseydim, oruç tutsaydım sevap işleyecek şeyler yapsaydım…” diyeceklerdir. O vakit madem öyle Allah’ın bize ihsan ettiği şeylere şükrederek, zamanımız varken, hala nefes alıyorken daha çok bize ahirette fayda verecek şeyler yapmak akıl kârı olacaktır. Allah’ın Bize İhsanlarının Farkında mıyız? İşte bize mükemmel bir İbretlik Dini Hikayeler olarak bir kıssa bin hisse. Rivayet edilmiş ki, bir vakit Hazreti Seyyid Abdülkadir Geylani Bağdat’ın sokaklarında talebeleri ile birlikte yürüyordu. Bu esnada yolun kenarında üstü başı perişan sarhoş biri hazreti durdurur onu ve ona derki Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir? diye sorar. Hazreti Şeyh’te gülümser ve elbette Kâdirdir der. Sarhoş bir kez daha Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir? Dedi. Hazreti Şeyh tekrar gülümsedi ve elbette Kâdirdir. Adam bir kez daha sorar. Ey Abdülkadir Allah Kâdir midir? Değil midir? Dedi. Hazreti şeyh birden ağlayarak secdeye kapanır ve arkası arkasına Kâdirdir, Kâdirdir. Kâdirdir der. Sonra talebelerine bu sarhoşu götürmelerini, yıkamalarını ve ona ikram etmelerini emreder. Bu değişik hadiseye şahit olan talebeler şaşırırlar ve hazreti Şeyh’e bu yaşananların manasını sorarlar. Hazreti Şeyh’te şöyle açıklar ilk sefer bana sorduğunda Allah beni affetmeye Kâdir midir? Değil midir? Bende elbette kâdirdir dedim. İkincide ise bana Allah isterse beni senin yerine koymaya kâdir midir dedi. Bende elbette kâdirdir dedim. Üçüncü sorduğunda seni benim yerime koymaya Kâdir midir dedi. Bende ise korktum, ağladım ve Kâdirdir, Kâdirdir. Kâdirdir dedim. Arkasından secdeye kapandım. Allah’tan benden hidayet nimetini almaması ve âfiyetini daim kılsın diye dua ettim, dedi. İbretlik Dini Hikayeler bize her daim ders veriyor. Şunu bil ki içinde bulduğun hal seni gurur ve kibire sevk etmesin. İnsanları hor görmeye sebep olmasın. İlmim var diye gururlanma, gücüm kuvvetim harika diyerek kendini herkesten üstün görmeyesin. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır. Bugün sen de bir şeyler varsa bil ki bu Allah’ın rahmetiyle, ihsanıyla olmuştur, sen çalışarak elde ettin diye değil! Bugün seni bu duruma getiren Allah yarın senin beğenmediğin kişinin durumuna getirmeye ve onu da senin konumuna getirmeye Kâdirdir. Bunu böyle bil ve öylece yaşa… İbretlik Dini Hikayeler yazımızdan umarız ki istifade etmişsinizdir. Selametle.. Dua ile.. İbretlik Dini Hikayeler olarak başka bir makalemiz olan Derviş ve Kabadayı isimli yazımıza Linkten ulaşabilirsiniz. Yine İbretlik Dini Hikayeler olarak yazdığımız Beyazıd-ı Bestami Hazretleri ve kıssaları isimli yazımıza linkten ulaşabilirsiniz. Osmanlıca yazı örnekleri nelerdir? Linkten öğrenebilirsiniz .. Osmanlıca Dersleri öğrenmek istersiniz? 8 ders ile çok kolay bir şekilde öğrenebilirsiniz.
Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü. Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer?’ diyerek Allah’ın lütfuna hayran oldu. Derken bir aslan çıkageldi, ağzında çakal taşıyordu. Görkemli ve korkunç hayvan avının bir kısmını yedi, doyunca kalanını bırakıp gitti. Tilki artığa doğru sürünerek yaklaştı ve afiyetle yiyip karnını doyurdu. Tilkinin yiyeceğinin ayağına geldiğini gören derviş efendi kendi kendine, bir tilkinin rızkını ayağına gönderen Allah benimkini neden göndermesin ki ?’ diyerek çalışmasına gerek olmadığını, bir köşeye çekilip oturabileceğini düşündü. Ve ekledi, “Allah nasip etmezse, aslan bile gücüne güvenerek yiyecek bulamaz.” Düşündüğü gibi yaptı.“Rızkım Allah’ın görünmeyen hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor!” diyerek beklemeye başladı. Bekledi, bekledi… Ne gelen var ne giden… Günler geçip gitti. Derviş zayıfladı, erdi bir deri bir kemik kaldı. Güçsüz ve bitkin bir haldeyken bulunduğu mescidin mihrabından bir ses duydu, “Ey tembel adam!” diyordu ses. “Kendini ayaksız bir tilkiye benzeterek neden miskin miskin oturuyorsun? Kalk! Yırtıcı aslan ol. Başkasının artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil artık bırakmaktır. Gücüyle aslan gibi olan başkasından yiyecek bekler mi? Haydi kalk! Kolları sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye hem muhtaçlara yedir. “…Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et. Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever.” Âl-i İmrân Sûresi, 3/159 “Tevekkül edecekler başkasına değil, sadece ve sadece Allaha dayansınlar.” İbrahim Sûresi, 14/12 “Hayvanımı bağlayarak mı yoksa serbest bırakarak mı Allah’a tevekkül edeyim?”diye sorunca Rasulullah efendimiz ona “Bağla ve tevekkül et!” buyurmuştur. Sünen-i Tirmizî,Kıyamet 61 “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz, O sizi, sabahleyin yuvalarından aç çıkıp akşam tok dönen kuşlar gibi rızıklandırır.” Tirmizî, zühd 33 Yazıda tevekkülün çalışmadan sadece dua etmekle olmayacağını, elimizden geleni yaptıktan sonra tevekkül etmek gerektiği vurgulanır.
Mahşer günü o kadar dehşetli ki o zaman dünya da kaldığımız anlara bakıp keşke şöyle yapsaydım, keşke şöyle olsaydı diyeceğiz. Böyle olacağı muhakkak öyle ise hadisattan ders almak temennisiyle başlayalım. Gerek mahşer günü ile ilgili anlatacağımız bu hikaye gerek başka dini kıssalar ve hikayeler ibret nazarıyla bakıp ders almak icap eder. Hele sanal alemde gezerken karşımıza çıkıyorsa bir hikmet vardır deyip okumak icap eder.. Bir Dini Hikaye Zülkarneyn ordusuyla bir gece yolda giderken emir verdi ve dedi ki “Ayağınıza takılan şeyleri toplayın” Ordu içinde bulunan askerler bu emri duyunca; içlerinden bir grup dedi ki “Zaten çok yürüdük ve çok yorulduk. Bir de gece vakti ayağımızı takılan şeyleri toplayarak boşuna mı ağırlık yapalım. Hiçbir şey toplamayacağız dediler ve bir şey toplamadılar. İkinci grup ise ise kendi aralarında konuşarak dediler ki “Madem ki Komutanımız bize emretti, az da olsa toplayalım, onun emrine muhalefet etmeyelim. Çünkü ordun komutanı odur ve itaat lazımdır.” az da olsa bir şey topladılar. Üçüncü bir grup ise bu emri işitince “Komutanımız bir şeyi emrediyorsa boşuna söylemez. Bildiği muhakkak bir şey , bir hikmete vardır. Dediler ve bütün ne varsa topladılar. Sabah olmuştu bir de baktılar ki, meğer bir altın madeninden geçmişler ve ayaklarına takılan şeylerin altın olduğunu fark etmişler.. Bunu fark edince Hiç toplamayan birinci grup “Ah neden almadık! Neden dinlemedik komutanımızı?. Keşke sözünü dinleyerek alsaydık! Hiç olmazsa bir tane bari alsaydık dediler ve pişman oldular. Az toplayan ikinci grup ise “Ah ki ah keşke biraz daha fazla alsaydık da ceplerimizi, abalarımızı ağzına doldursaydık diye kendilerine sitem ettiler. Çok toplayan üçüncü grup ise “Keşke üzerimizde olan gereksiz, lüzumsuz eşyaları atsaydık da daha fazla alsaydık. Daha fazla doldursaydık diyerek, fazla almalarına rağmen üzüldüler. Bize bir ders İşte bu misalde geçtiği gibi, Ahirete giden bütün insanlar bunlar gibi ağıtlarda bulunup pişman olacaklar. Kafir olan diyecek ki “Keşke biz de iman etseydik, inansaydık da hiç olmazsa Cehenneme girsek de sonra inancımız nedeniyle biz de Cennete girerdik, hiç olmazsa ebedi cehennemden kurtulurduk. Mümin olan fakat sevabı az olanlar diyecekler ki “Keşke bizler biraz daha fazla sevap işleseydik de, hiç cehenneme gitmeseydik veya daha fazla nimete, ikrama kavuşsaydık” Mümin olan ve çok sevabı olanlar ise “Keşke dünya da Cennette ki Makamımızı biraz daha attıracak daha çok namaz kılsaydık, daha çok sadaka verseydik, daha çok oruç tutsaydık, daha çok …. diyeceklerdir. Rabbim bu mahşer günü dini kıssasından ve dini hikayelerden ders almak nasip etsin hepimize vesselam.
Dua ve nasip hikayesiCamide zengin bir adamla bir derviş yan yana namaz kılıyorlardı. Birbirlerine olan yakınlıklarından dolayı ne okuduklarını ve ne dua ettiklerini duyuyorlardı. Derviş namazdan sonra ellerini açtı Ya Rabbi! Karnım çok aç beni şu yemek ve şu tatlılarla rızıklandır, diye dua etti. Dervişin duasını duyan zengin adam, içinden şöyle geçirdi Bana duyurmak için sesli dua ediyor. Böyle yapmaktansa doğrudan gelip para isteseydi verirdim. Şimdi ona bir şey vermem. Zengin adam böyle düşünürken derviş caminin bir kenarına çekilmiş ve uykuya dalmıştı. Az sonra camiye elinde tepsiyle bir adam geldi. Doğruca, uyuyan dervişin yanına giderek dervişi uyandırdı ve elindeki tepsiyi derviş verdi. Derviş tepsinin üzerini açtı. Zengin adam geriden bu hadiseyi takip ediyordu. Tepside dervişin az önce duada istediği yiyecekler vardı. Derviş yemekleri yedikten sonra tepsinin üzerini örterek adama geri verdi. Bu işe hayret eden zengin adam merakla yemekleri getiren kişiye yaklaştı -Arkadaş sen kimsin? -Ben hamallık yapan biriyim. -Bu adamı tanıyor musun? -Hayır. -Bu yemekleri kim gönderdi? -Kimse göndermedi, ben getirdim. -Peki tanımıyorsun da niye getirdin? -Anlatayım Ben fakir biriyim. Hamallık yaparak geçimimi sağlamaya çalışıyorum. Yükünü taşıdığım zengin biri bana fazlaca para vermişti. Hazır elime geçmişken eşimin ve çocuklarımın istediği yiyecekleri yapmak için gereken malzemeleri alıp eve gittim. Eşim yemekleri yaparken ben uyuya kalmışım. Rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm. Bana buyurdular ki – Şu camide bir veli var. Onun canı bu yiyecekleri istedi. O yemeği ona götür. Yiyebildiği kadar yesin. Kalanını da siz yiyin. Allah size bereket verir. Bunu yaparsan senin cennete girmene ben kefil olurum. Uyanır uyanmaz hemen tepsiyi buraya getirdim. Gerisini siz de gördünüz. Zengin adam bu durum karşısında hayretler içinde kaldı ve hamala sordu – Bu yemekler için ne kadar masraf ettin? – O zamanın parasına göre bir şeyler söyler. Şu kadar para.. – Sana yaptığın masrafın on mislini vereyim, bana kazandığın sevabın bir kısmını ver. – Olmaz. – Yirmi mislini vereyim. – Olmaz. – Elli mislini yok. Yok. Yüz mislini vereyim.. – Boşuna uğraşma. Ne verirsen ver yine de vermem. Bunun karşılığında Peygamber Efendimiz benim cennete girmeme kefil oldu. Bütün dünyayı versen yine de vermem. Eğer senin bu sevaptan nasibin olsaydı, bu iş sana nasip olurdu. Baksana, yan yana namaz kılmışsınız ama senin paran nasip ve nasip hikayesinden sonra aşağıdaki hikayelerimize de göz atabilirsiniz….Kambur Ekmekçi hikayesiAranızda Müslüman var mı?Bu yazı 922 kere okundu.
nasip ile ilgili dini hikayeler